Susarak anlaşmak…




Ne kadar çok konuşmak zorunda kalıyoruz günlük hayatımızda bir düşünsenize. Çoğu da istemediğimiz halde yapmak zorunda kaldığımız konuşmalar...
Bazen insanın canı hiçbir şey söylemek istemiyor. Benim gibi konuşkan kadınlara bile olabiliyor bu.
Şöyle huzur içinde oturup müzik dinlemek, kitap okumak, manzara seyretmek, içkisini, çayını, kahvesini yudumlamak… Öyle kalmak… Yanındakine laf yetiştirmek zorunda kalmamak… Bu da bir ihtiyaç.

Rahatsız edici sessizlikleri doldurmak için konuşmaya çalışmak… Bu konu da bitince “ben ne konuşacağım şimdi bu adamla/kadınla?» stresine girmek… Saate bakıp bitsin diye beklemek… Herkes en az bir defa yaşamıştır. Zordur.

Yanında huzurla, konuşmadan oturabileceğin birini bulmak kolay mıdır?
Biraz şanslıysan, uyumlu bir ilişkin varsa, sevgilinle oturursun öyle… El ele, kol kola, arada bakışıp, öpüşüp koklaşarak… Farklı şeyler yaparken ya da aynı güzellikleri paylaşırken… Yan yana, sessizce, huzurla oturmak ne güzeldir…

Arkadaşla daha zordur sessiz kalmak. Sessiz ve huzurlu yan yana saatler geçirebileceğin, beraber tatile gidebileceğin arkadaşa “dostum” dersin. Ne düşündüğünü konuşmasan da anlayandır o. Bir bakışın yeter. Telefonda ses tonundan anlar. Yazılarının ise satır aralarından. Dosttan bir şey saklanmaz, içini okur senin.

Yanında rahatsız olmadan susabileceğin dost, aynı zamanda başarını gönülden tebrik edendir. Üzüntüye ağlamak kolaydır da, kıskanmadan, sırf o mutlu diye içten sevinmek zordur çünkü.

Bu yaz yanımda gerçek bir dostla hiç konuşmadan yıldızları seyrederken aklıma gelmişti bütün bunlar. Yazıya dökmekse bugüne kısmetmiş.
Can dostlarımız hiç eksik olmasın!

Paris, 29/01/2011



Popular posts from this blog

Ildır'ın suçu ne?

Uslanma hiç hep deli kal!