Posts

Showing posts from May, 2011

Yıllar geçtikçe...

Image
Anladım ki, Büyük konuşmayacaksın. Kimseyi ayıplamayacaksın. “Nasıl böyle bir şey yapabilir?” demeyeceksin. Gelince başına görürsün nasıl olduğunu. Anladım ki, “Tamam her şey bitti. Ben bittim artık.” demeyeceksin. Her kötü bitiş, bir iyi başlangıcın habercisi. Anladım ki, En çok ruh sağlığına önem vereceksin. Beyin tutulması ay tutulması kadar kısa sürmez. Sana senden başkası yardım edemez. Anladım ki, Arkadaşların için ayırdığın her saniye, Harcanmış değil, Kazanılmış zamandır. Fazlasıyla geri döner. Anladım ki, Sevmekten, sevilmekten daha önemli bir şey yok. Gerisi boş. Detay. Anladım ki, “Keşke” dememek için, Aklından geçeni anında yapacaksın. Yarın çok geç olabilir. Anladım ki, Hayat sürprizlerle dolu. İyisi de var, kötüsü de. Her şeye hazırlıklı olacaksın. Anladım ki, Mutluluk zor bir av, Çok isteyeceksin, Olumlu düşüncelerini yem yapıp, Kalbini açıp, sabırla bekleyeceksin. Paris, 18/06/20

Bir bahar rastlantısı...

Image
19 nisan 2008... İzmir Kitap Fuarına katılmak için Paris’ten İzmir’e gidiyorum. İlk kitabımın imza günü. Tesadüfen de kızların okulunun bahar tatiline rastladığı için onları da götürüyorum yanımda. Onları Çeşme’ye anneme bırakıp ben birkaç gün İzmir’de kalacağım... Uçakta yerlerimize oturduk. Melanie ile Liza hemen kitaplarını çıkartıp okumaya başladılar. Lucy benim yanımda. O da boyama kalemlerini çıkarttı. Harıl harıl resim yapıyor. Ben uçakta okuyacağım ve yazacağım şeyleri çoktan hazırlamışım. Lucy’nin yanında oturan ve sohbet konusu açmaya çalışan hanımla konuşmaya hiç niyetim yok. Biliyorum ki elimi versem kolumu alamayacağım. Bazı insanlar sizi uçakta okunacak kitap yerine koyup, “Ay üç saat nasıl geçti hiç anlamadım!” diye teşekkür edip iniyor. Artık bu tuzağa düşmemeye karar verdim. Ne yalan söyleyeyim, bazen hiç Türkçe bilmiyormuş gibi yaptığım bile oluyor. İki saat boyunca “kısa cevap” şeklinde hallettim soruları: -        Evet 4,5 yaşında. -        Babası Fransız

Anneeeeeeeee… yine anneler günü!

Image
Empoze edilen ne kadar gün varsa hepsine sinir oluyorum. Anneler günü de istisna değil tabii. Hatta düşününce anneler gününü sevmememin diğer ticari günlerden daha fazla nedeni var. İlk aklıma gelen annesini kaybetmiş olanlar... En çok da çocuklar. Annelerine sürpriz yapmaya hazırlanan diğer çocukları seyrederken onların kalbi nasıl acıyordur, bir düşünen var mı acaba? Ya anne olmayı çok isteyip de olamayanlar... Kimbilir kendilerini nasıl hissediyorlardır o gün... Duygu sömürüsü yapıp ticaret yapacağım diye insanları üzmenin anlamı var mı? Annelik o kadar kutsal ki, senede bir gün yeter mi? Her gün anneler günü! Anneni başka gün öpsen, çiçek alsan, daha mı az sevinecek? Kim uyduruyor bu günleri? Hadi uydurmuşlar tamam, illaki kutlayacağız, bari bütün dünyada aynı günde olsaydı! Bildiğim kadarıyla dünyada üç ya da dört farklı tarih var. Fransa ile Türkiye’de aynı tarihte olsa çok basit olurdu. Mümkün değil! Türkiye’dekini kaçıracağım diye ödüm patlıyor, her yere al

Yaş 46, yolun yarısı eder(miş)

Image
Bir doğum günüm daha geldi çattı. 7 Mayıs 2011'de 46 yaşımı dolduruyorum! Daha 45’e zor alışmışken ne zaman 46 oldum? O bir sene nereye uçup gitti? Geçen sene kendimce “45 yolun yarısı eder” diye hesaplamıştım. Kendimdeki değişiklerle de bir güzel dalga geçmiştim. 45’inci yaşıma pek neşeli girmiştim doğrusu... Bu sene nasıl bir motivasyon bulabilirim derken The Economist dergisi imdadıma yetişti. 16 Aralık’taki kapak yazısında yaş ve mutluluk arasındaki ilişkiden bahsediyor. Neden insanlar orta yaşı geçtikten sonra daha mutlu oluyormuş? Dönüm noktası neresiymiş? Yazının beni ilgilendiren kısmı, küresel ortalama alındığında, olgunluk yaşı, yani yolun yarısı 46 yaşmış. Ben yanlış hesap yapmışım geçen sene, oh bir sene kazandım, yaşasın! Üstelik gerçek mutluluk 46’dan sonra yakalanıyormuş! Kabaca bir özet yaparsak durum şöyle: Gençlik farkına varmadan geçiyor. Koşturma, ihtiras ve tatminsizlikler arasında, hiçbir şey anlamadan... İnsan çocukları olunca çok mu