Posts

Showing posts from 2010

Her derde deva arkadaşlarım!

Image
Arkadaşlarımın hepsini bir araya toplasam bayağı kafası karışır herhalde insanların. “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” lafının  anlamı kalmaz. Neden hepsi birbirinden bu kadar farklı benim arkadaşlarımın?   Neden bazıları marjinal ötesi? Biri arkadaşımsa diğeriyle nasıl anlaşabiliyorum? Neden kimse anlayamıyor? Galiba onların hepsi içimdeki çok farklı “ben”leri gün ışığına çıkarıyor da ondan. Biriyle uslu, kibar kız oluyorum. Diğeriyle küfürlü konuşup, abuk şakalar yapıyorum. Biriyle oturup ciddi ciddi konuşuyorum. Diğeriyle saçma sapan şeylere kıkırdıyorum. Biriyle evde oturup çay içiyorum. Diğeriyle bara gidip dans ediyorum. Birinin derdini dinleyip öğüt veriyorum. Diğerinin bana verdiği öğütleri dinliyorum. Hepsi bir bulmacanın parçaları sanki, tamamlayınca ortaya bir hazine çıkıyor. Arkadaş hazinesi! Beni bazen benden daha iyi anlayan, iyi günümde, kötü gönümde beni yalnı

Gözlüğüm...

Image
Kendime Milano’dan güzel bir güneş gözlüğü aldım mayıs ayında. Aslında hiç niyetim yokken David zorla “bu sana çok yakışır” diye denetip aldırttı. Gerçekten de cuk diye oturdu. Hem yüzümün şekline uydu, hem rahat, hem de modaya uygun... Bir gözlükten başka ne istenir? Yeni gözlüğümü bütün yaz keyifle kullandım. Eylülde İstanbul’a gittim. Pastırma yazı idi ve gözlüğümü aynı keyifle kullanmaya devam ediyordum. Bir sabah gözlerimi kamaştıran güneşten korunmak için çantamda gözlüğümü aradım ama gözlük yok. İki gündür gittiğim bütün yerleri aradım. Yok. Hiçbir yerde unutmamışım. Çok üzüldüm kaybettiğime... Daha bir çizik bile yoktu... Çok seviyordum gözlüğümü... Paris’e döndüm. Aynı gözlüğü bütün mağazalarda aradım ama bulabilmek mümkün değil. Hatta o arada bir iki seyahatim oldu ve havaalanlarındaki “duty free”lerde de baktım. Ama aynı gözlük yok. Ve başka hiçbir gözlüğü de beğenemedim... Kasım ayında tekrar İstanbul’a geldim. Bir sabah taksiye bindim, numune yaptırdığım fabrikaya gidiy

45'lik

Image
Lisede çok ilginç bir psikoloji hocamız vardı. Aklında hiçbir şeyi tutamayan ben bile kadının tipini ve anlattıklarının çoğunu hatırlıyorum. Dış görünüşünü unutmam mümkün değil zaten, karanlıkta görsen korkabileceğin kadar çirkin ve aynı zamanda da korkunç bakışları olan bir kadındı... Genellikle bir hikâye anlatırken tavana bakardı. Bana o zamanlar “çok yaşlı” gibi gelirdi ama en fazla 45 olmalıydı. En azından o günkü hikâyesinin kahramanı olan arkadaşı 45 yaşındaydı. Arkadaşının sokakta bir adamın ilgisinden ne kadar hoşlandığını ve bunu kendisine nasıl ballandıra ballandıra anlattığını bize komik bir şekilde tasvir etmiş ve bu yaştaki kişilerde başlayan yaşlanma korkusu ve yaş krizini açıklamıştı. Ben 80’li yıllardaki bu psikoloji dersini çoktan unutmuştum... Paris sokaklarında tek başıma gezindiğim o güne kadar. Kaldırımda normal normal yürüyordum. Güzel giyinmiş falan değilim, jean, t-shirt, spor ayakkabı. Yanımdan geçen motosikletli genç çocuk arkasını dönüp ba

Kırk yaşında olmak

Image
Kırk yaşımı doldurmama 10 gün kaldığından mıdır, yoksa bu sabah hayatımı değiştirmeye yardım edecek o kağıtları imzaladığımdan mıdır bilmem, bugün ağzım kulaklarımda! Mutluluk sonradan hatırlanan bir duyguymuş, yaşarken pek farkına varılmazmış… “Ah ne güzeldi, öyle yapardık, böyle yapardık, şuraya gitmiştik, buraya gitmiştik, nasıl sarhoş olmuştuk, nasıl gülmüştük, ne güzeldi…” Çocukluk, ilk gençlik anılarımız sonradan daha tatlı gelir, anlat anlat tadına doyulmaz... Sadece 1 senelik 40 yaş tecrübesi olan bir kişi olarak, fazla ahkâm kesmeye hakkım olmadığı halde, hislerimde olan değişikleri 30’lu yılların sonundan beri gözlemliyorum… O “sonradan hatırlanan mutluluk” var ya, işte bu yaşlarda kıymetini bilerek anında yaşanıyor, tadı çıkartılıyor. O yaşa kadar yeterince mutsuzluk yaşadığımızdan mıdır nedir, mutlu anların keyfini önceki senelere göre daha iyi çıkartıyoruz... Zaman daha da hızlı uçup gitmeye başlıyor. Günler, haftalar, aylar o kadar hızlı ilerliyor ki, ken

Yaşlı anne

Image
“Yaşlı”, “demode”, “hiçbir şeyden anlamayan” anne-babalarız biz. Çocuklarımızın gözünde! En çok da 14,5 yaşındaki ergen olanının. Ne dersen, yanlış... Hiçbir yorum olması gerektiği gibi değil... Çağ dışıyız biz (!) “Anne sen sürekli olarak converse + jean takıldığın için genç falan mı olduğunu zannediyorsun?”  “Ah sen bu müziği mi dinliyorsun ? Bu genç müziği…”  “Ay, felaket… yeter artık dans etmeyin!” deyip görmemek için başka bir yere kaçmalar... Geçen gün Mélanie babasına bir tartışma sırasında “senin hayatın bitmiş!” dedi... Konteks içerisinde babasına tam olarak “sen ununu eleyip eleğini asmış yaşlı bir adamsın” demek istedi... Sadece 43 yaşında olan babasına... Geçen gün sokakta yürüyoruz... Bir ara Mélanie ile ben önde kalmışım... Liza arkadan koşarak geldi. “Anne, arkadan Mélanie ile arkadaş gibi duruyorsunuz. Boyunuz, kilonuz, jean pantalonunuz ve montunuz aynı!” Mélanie bu yorumdan hiç memnun olmayan bir bakış fırlattı kardeşine.  “Saçmalama!” di

Uğurlu bir gün

Image
28 şubat 2010… Astrolojide çok uğurlu bir tarihmiş. Bunu Reiki master'ımız Gülcan’dan öğrendik, eğitimi bu tarihe denk getirebildiği için çok mutluydu. Ben de uzun zamandır almak istediğim Reiki eğitiminin hem İstanbul’da olduğum zamana denk gelmesine, hem de bu günün Astrolojide önemli bir gün olmasına çok sevindim. Ben astrolojiden anlamazdım, neden uğurlu, neden önemli olduğunu bilmiyordum... Olsun, mutlaka anlayanların bir bildiği vardı... Tanışma... Eğitim... Sonunda birbirimize Reiki vermemiz... Her şey çok güzel geçti. Bitirdiğimizde akşam saat 8.00 olmuştu. Çıkmamız 8.30 oldu. Bütün bir gün boyunca öğrendiklerimin kafamdaki yoğunluğu, vücudumu kaplayan rahatlama hissi ve büyük bir huzurla ayrıldım oradan. Bana çok iyi gelmişti... Daha fazla öğrenmek istiyordum... Mutluydum... Biran önce eve gidip bu güzel hisleri herkesle paylaşmak istiyordum... Eğitimde tanıştığım arkadaşım Mine ile beraber taksiye bindik. Onun evi ile annemin evi çok yakındı. Sohbet ede ede git