Uğurlu bir gün

28 şubat 2010… Astrolojide çok uğurlu bir tarihmiş. Bunu Reiki master'ımız Gülcan’dan öğrendik, eğitimi bu tarihe denk getirebildiği için çok mutluydu. Ben de uzun zamandır almak istediğim Reiki eğitiminin hem İstanbul’da olduğum zamana denk gelmesine, hem de bu günün Astrolojide önemli bir gün olmasına çok sevindim. Ben astrolojiden anlamazdım, neden uğurlu, neden önemli olduğunu bilmiyordum... Olsun, mutlaka anlayanların bir bildiği vardı...

Tanışma... Eğitim... Sonunda birbirimize Reiki vermemiz... Her şey çok güzel geçti. Bitirdiğimizde akşam saat 8.00 olmuştu. Çıkmamız 8.30 oldu.
Bütün bir gün boyunca öğrendiklerimin kafamdaki yoğunluğu, vücudumu kaplayan rahatlama hissi ve büyük bir huzurla ayrıldım oradan. Bana çok iyi gelmişti... Daha fazla öğrenmek istiyordum... Mutluydum... Biran önce eve gidip bu güzel hisleri herkesle paylaşmak istiyordum...

Eğitimde tanıştığım arkadaşım Mine ile beraber taksiye bindik. Onun evi ile annemin evi çok yakındı. Sohbet ede ede gittik. Önce Mine’yi bıraktık, ben devam ettim. Eve gidene kadar da taksi şöförüyle derin bir muhabbete daldık... Bugün taksi şöförü bile çok kibar ve hoş sohbet çıkmıştı... Gerçekten güzel bir gündü...

Eve geldiğimde saat 9.00 olmuştu. Karnım acıkmıştı, heyecanlıydım. Aşağıdan sabırsızca zile bastım. Koşarak apartman kapısından girdim, asansörün düğmesine bastım. Ve basar basmaz elimde bir eksiklik olduğunun farkına vardım. Sabah iki çanta ile çıkmıştım. Bir tanesinde bilgisayarım vardı. O çanta yoktu. Takside unutmuştum!
Hemen tekrar zemine bastım, koşarak dışarı çıktım. Tabii taksi çoktan gitmişti. Belki fark edip geri döner diye bir 15 dakika kadar sokakta bekledim. Bu arada, zile basıp eve çıkmadığım için ev halkı heyecanlanıp beni aradı. Cep telefonumdan “Ayşeeee... inanmıyorum! Yine mi?” yorumlarına mağruz kaldım.

Aslında kim ne söylerse söylesin haklıydı. Bu benim ilk vukuatım değildi. Aklım bir karış havada olduğu için, ne çok yerde ne çok şey unutmuştum bu güne kadar... En çok da taksilerde.

Yukarı çıktığımda David hiçbir şey söylemedi. Bir bakış attı sadece. Ne çok şey demekti o bakış aslında...
Melanie onun yerine vır vır konuştu. “Anne inanmıyorum! Nasıl yaparsın? Bulmana imkan yok, gitti... Vıdı, vıdı, vıdı...”
“Hiç belli olmaz burası Türkiye” diyerek onu susturdum.
“Kız çıkmamış gelin gibi ne dolaşıyor bu bir aşağı bir yukarı?” diye soran anneannemi de duymamazlıktan geldim.
 Aklıma gelen bütün arkadaşlarımı aramaya başladım.
“Gitti, caaaanım MacBookAir’im gitti! İçindeki bütün bilgiler gitti! Kâbus gibi...”
“Durak taksisi miydi?”
“Hayır, Bağdat caddesinden bindim.”
“Plakasına dikkat ettin mi?”
“Öyle bir şey yapmayı düşündüğüm gün dünyanın sonu gelmiş demektir(!)”
“Peki, telsizi var mıydı? Anons ettirelim...”
“Bilmiyorum, dikkat etmedim...”

Bu tarz konuşmaları 4-5 arkadaşımla yaptıktan sonra biraz ümitsizce kendimi bir koltuğa attım. O an aklıma Gülcan’ı aramak geldi. Telefona Peter çıktı. Ona derdimi anlattım. “Merak etme biz biraz sonra taksiye bindiğin tarafa doğru yürüyüşe çıkacağız. Orası durak değil ama ışıklarda hep aynı arabalar duruyor genelde, sorarız.” dedi.

Bende iştah falan kalmamıştı... Ne yediğimin bile farkında olmadan bir şeyler atıştırdım... İçimden “vay be, uğurlu güne bak!” diye geçirmeden de edemedim.

Saat 10.30’da Gülcan telefon etti. “Ayşe, çantan bulunmuş!”
Sevinçten kaç metre zıpladığımı bilmiyorum!!!
Gülcan bağlantıya geçmem için taksici Ali beyin numarasını verdi.
Meğerse söför beni bıraktıktan sonra müşteri alırken çantayı fark etmiş, beni bıraktığı yere dönmüş ama ben o sırada yukarı çıkmış olmalıyım...  Bağdat caddesine beni aldığı yere geri dönmüş. Oradaki gazete bayiine ve arkadaşlarına haber bırakmış...
Çantamı eve kadar geri getirdiğinde adamın boynuna sarılıp öpmemek için kendimi zor tuttum.  Zahmetleri için verdiğim parayı bile zorla kabul etti.

Yukarı çıkıp yüzde elli Fransız kızlarıma ve yüzde yüz Fransız kocama bilgisayarımı gösterek “nanik” yaptım. “Böyle bir şey ancak Türkiye’de olabilir!” diye öğündüm de öğündüm.

Ne kadar duygu yoğunluğu yüksek bir gün yaşamıştım. Reiki’nin iyi enerjisine ve 28 şubat 2010’un gerçekten uğurlu bir gün olduğuna inanarak güzel bir uyku çektim.


İstanbul, 1 mart 2010



Popular posts from this blog

Ildır'ın suçu ne?

Susarak anlaşmak…

Uslanma hiç hep deli kal!