Posts

Showing posts from 2013

Ben küçükken…

Image
Her şey biraz daha farklıydı eskiden... Varlığını görgüsüzce sergilemek ayıptı. Yapanlara “sonradan görme” denir, çok ayıplanır, dalga geçilirdi. Özel okullara servet ödemeden de iyi eğitim alınırdı. Okulumuz eve yakındı, küçücük yaşta sabahın köründe servise binmek zorunda kalmaz, mahalleden birinin ablasıyla beraber yürüyerek okula gidebilirdik. Komşuluklar da başkaydı. Herkesin birbirini tanıdığı küçük apartmanlarda yaşardık. Çoluk çocuk görüşür, birlikte yemekler yer, güzel havalarda bahçede piknik yapardık. Akşam yemek yapan anne bir şeyin eksik olduğunu fark edince panik olmaz, komşudan hiç çekinmeden yumurta, limon, vs. isteyebilirdi. Evlerde alarm yoktu. Bekçisiz apartmanlarda bahçe kapıları ardına kadar açık yaşardık. Güvenlikli sitelere henüz gerek duyulmuyordu. Apartmanların büyük bahçeleri vardı. Ağaç tepelerine, damlara tırmanırdık maymun gibi. Kertenkelelerin kuyruklarını keser, solucanları toplar cebimize koyardık. Sahipleri hiç gelmeyen

Boğayım ben...

Image
Sivridir boynuzlarım, Korurum kendimi, Acıtırım hak edeni. Yumuşaktır kalbim, Göz pınarlarımda bekler göz yaşlarım, Ağlamaya hazır. Neşe doludur içim, Kahkahalarım gürültülü. Severim konuşmayı, yazmayı, paylaşmayı, İnsanları, çiçekleri, doğayı, Aşık olmayı. Bayılırım çocuklara. Çocukların enerjisine, hayal gücüne... İçimdeki çocuğu da çok severim. Hiç büyümesin isterim. Merak öldürmez, Çoğaltır beni. Yeni ülkeler, yeni insanlar tanımayı, Farklı tatlar keşfetmeyi severim. Öğrenmek, Her gün yeni bir şeyler öğrenmek isterim. Ölünceye kadar. Sanatı, sanatçıları, Yaratıcı yanı olanları severim. Çalışkanım. Sevdiğim işi yaparken saate bakmam. Sevmediğim bir işi ise bana kimse yaptıramaz. İnatçıyım, keçi gibi. Sokulganım, kedi gibi. Aklıma koyduğumu yaparım. Ne pahasına olursa olsun. Bitmek tükenmek bilmez benim heyecanım, Yaşama sevincim. Bunu bana hediye eden, İlkbahardır derim.

H-a-r-i-k-a-y-ı-m !

Image
28 şubat 2010... Bir Pazar sabahı... Reiki mastırımız Gülcan’ın etrafındaki rahat koltuklara oturmuş dikkatle onu dinliyorduk... Birbirini tanımayan dört kişi bütün günümüzü beraber geçirecektik... Gülcan’ı da hiçbirimiz tanımıyorduk aslında. Birilerinin tavsiyesi ile kendimizi onun ofisinde bulmuştuk. Önce tanışma turumuzu yaptık. Herkes kendini tanıttı. Fakat bir kural vardı. Kendimizi anlatırken hiçbir olumsuz cümle kurmayacak, sadece iyi taraflarımızdan bahsedecektik. Bu kolay gibi görünse bile zor bir egzersiz. Ben şöyleyim, ben böyleyim diye kendini övmek hiç kolay değil. Ama en zoru sonunda söylememiz gereken kelimeydi. Göğsümüzü gere gere ve sesimiz çıktığı kadar bağırarak “H-a-r-i-k-a-y-ı-m” demeliydik. Bir kaç defa, inanarak söyleyene kadar... Hepimiz biraz zorlandık, çekindik, güldük ama söyledik. İnsanın “harika” olduğunu düşündüğü anlar çok fazla değil aslında. Kendine inanmak ve kendini iyi satmak da bir sanat. Benim hiçbir zaman öğrenemeyeceğim bir sa