Gözlüğüm...

Kendime Milano’dan güzel bir güneş gözlüğü aldım mayıs ayında. Aslında hiç niyetim yokken David zorla “bu sana çok yakışır” diye denetip aldırttı. Gerçekten de cuk diye oturdu. Hem yüzümün şekline uydu, hem rahat, hem de modaya uygun... Bir gözlükten başka ne istenir?

Yeni gözlüğümü bütün yaz keyifle kullandım. Eylülde İstanbul’a gittim. Pastırma yazı idi ve gözlüğümü aynı keyifle kullanmaya devam ediyordum. Bir sabah gözlerimi kamaştıran güneşten korunmak için çantamda gözlüğümü aradım ama gözlük yok. İki gündür gittiğim bütün yerleri aradım. Yok. Hiçbir yerde unutmamışım. Çok üzüldüm kaybettiğime... Daha bir çizik bile yoktu... Çok seviyordum gözlüğümü...

Paris’e döndüm. Aynı gözlüğü bütün mağazalarda aradım ama bulabilmek mümkün değil. Hatta o arada bir iki seyahatim oldu ve havaalanlarındaki “duty free”lerde de baktım. Ama aynı gözlük yok. Ve başka hiçbir gözlüğü de beğenemedim...

Kasım ayında tekrar İstanbul’a geldim. Bir sabah taksiye bindim, numune yaptırdığım fabrikaya gidiyorum. Taksi şöförüne Kağıthane’de Turing sitesini bilip bilmediğini sordum.

“Siteyi bilmiyorum ama o tarafları biliyorum, buluruz abla” dedi şöför.

Ben aslında en az on defa gittiğimi, ama yön kabiliyetimin sıfır olduğunu, üstelik hiç yola bakmayıp başka şeylerle ilgilendiğim için yolları öğrenemediğimi, her seferinde şaşırdığımı, isterse fabrikayı arayıp onlara tarif ettirebileceğimi anlatıyordum ki... Şöför aynadan yüzüme bakıp sözümü kesti.

“Abla siz gözlük kaybettiniz mi?”

“Evet” deyip şaşkınlıkla baktım adamın suratına.

“Siz iki ay önce gözlüğünüzü benim arabamda unuttunuz. Ben sizi yine Kağıthane’ye götürmüştüm.”

İnanılmaz bir şey! İki ay sonra yeniden İstanbul’a geliyorum.
Aynı taksiye biniyorum.
Taksi şöförü beni tanıyor.
Üstelik iki ay boyunca gözlüğümü saklamış...

Önce durakta kayıp gözlük ilanı vermişler. Çok kişi gelmiş istemiş. Fakat markasını sormuş, tarif ettirmiş, vermemiş...
Sonra eve götürmüş. Karısı zaten güneş gözlüğü takmazmış.
Baldızları çok istemişler ama vermemiş.
“Bu gözlüğün sahibi gelir bir gün. Gözlük burada bekleyecek” demiş.
Ve gözlüğüm taksi şöförünün evinde iki ay beni beklemiş.

Başka bir güzel tesadüf, şöför Kağıthane’de oturuyormuş. Yolumuzu fazla değiştirmeye bile gerek kalmadı. Hemen karısını aradı ve kadın gözlükle beraber kapının önüne çıktı.

İnanılmaz! Çok sevindim.

Aylar sonra gözlüğümü bulduğuma olduğu kadar, büyük şehirlerde dürüst insanların hâlâ var olduğunu öğrendiğime de çok sevindim.


Paris, Ocak 2007



Popular posts from this blog

Ildır'ın suçu ne?

Susarak anlaşmak…

Uslanma hiç hep deli kal!