Kırk yaşında olmak

Kırk yaşımı doldurmama 10 gün kaldığından mıdır, yoksa bu sabah hayatımı değiştirmeye yardım edecek o kağıtları imzaladığımdan mıdır bilmem, bugün ağzım kulaklarımda!

Mutluluk sonradan hatırlanan bir duyguymuş, yaşarken pek farkına varılmazmış… “Ah ne güzeldi, öyle yapardık, böyle yapardık, şuraya gitmiştik, buraya gitmiştik, nasıl sarhoş olmuştuk, nasıl gülmüştük, ne güzeldi…”
Çocukluk, ilk gençlik anılarımız sonradan daha tatlı gelir, anlat anlat tadına doyulmaz...

Sadece 1 senelik 40 yaş tecrübesi olan bir kişi olarak, fazla ahkâm kesmeye hakkım olmadığı halde, hislerimde olan değişikleri 30’lu yılların sonundan beri gözlemliyorum… O “sonradan hatırlanan mutluluk” var ya, işte bu yaşlarda kıymetini bilerek anında yaşanıyor, tadı çıkartılıyor.
O yaşa kadar yeterince mutsuzluk yaşadığımızdan mıdır nedir, mutlu anların keyfini önceki senelere göre daha iyi çıkartıyoruz...

Zaman daha da hızlı uçup gitmeye başlıyor. Günler, haftalar, aylar o kadar hızlı ilerliyor ki, kendimi bir arabayı koşarak yakalayamaya çalışıyormuşcasına çaresiz hissediyorum bazen... Hiçbir şeye yetişemiyorum. Her şey yarım, her şey eksik, her şey gecikmiş... Yapmak istediğim şeylerin hepsini yapmaya zorlayan mı var beni? Yooo...ben istiyorum.

Artık kimse bizi yapmak istemediğimiz bir şeyi yapmaya zorlayamıyor zaten.
Daha kolay “hayır” diyoruz.
Güzel canımızı “ayıp olmasın” diye sıkmamayı öğreniyoruz. O kadar çok ayıp ediyorlar ki zaten bize o yaşa kadar, biz de başkalarına ayıp etmek konusunda bir sakınca görmüyoruz. Kısıtlı zamanımızı en sevdiklerimiz için ayırmasını öğreniyoruz.

Daha bana dün doğmuş gibi gelen büyük kızım, bir gün benimle büyük adam gibi konuşmaya başlıyor. Ses radyodan falan geliyormuş gibi geliyor,  kulaklarıma inanamıyorum... Ne zaman büyüdü? Ne zaman öğrendi bütün bunları?

Bazılarımız hayatlarını değiştiriyorlar 40’lı yaşlarda...

Mesela, bana 39 yaşında hormonlarım “hadi bir tane daha bebek yap Ayşe” diyor. Çok da iyi de ediyor. Çıtayı biraz daha yükseltip bu sefer üç çocuklu bir çalışan anne oluyorum. Kendimi daha enerjik daha genç hissetmeye başlıyorum.

Benim gibi ayıya dayı diyemeyenler 40 yaşında hiç mi hiç diyemiyorlar. Bir gün “aptal insanlar”la “aptal işler”i daha fazla yapmaya dayanamayacağıma karar verip işten ayrılıyorum. Yeni bir projeyi tek başıma ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Aynı zamanda yazar olmaya karar veriyorum. Artık daha sık yazmak ve yazdıklarımı paylaşmak istiyorum.

Aslında kırk yaşında olmak yolun yarısına gelip şöyle bir durmak, bir arkana bir de önüne bakıp, sonra da kafayı önüne koyup düşünmek gibi... Bu güne kadar neler yaptım? Hayatımdan memnun muyum? Başardıklarım bana yetiyor mu? Başarmak istediklerimden hangisi önemli? Nelere öncelik vermeliyim? Sevdiğim işi mi yapıyorum? Beni daha fazla mutlu edecek başka bir iş yapabilir miyim?

“Hayat kırkında başlar” derler ya... Bu lafı 20’li yaşlarımda hiç anlamazdım... Şimdi ise doğru olduğuna inanmaya başlıyorum...

Paris, 28 Nisan 2006
40 yaşımı doldurmaktan mutlu olduğumun resmidir!
(28 mayıs 2006'da çekilmiş, bu yazıyı yazdıktan bir ay sonra)

Popular posts from this blog

Ildır'ın suçu ne?

Susarak anlaşmak…

Uslanma hiç hep deli kal!