Kimse kimseyi dinlemiyor!


Dinlemek bir sanat.
Hem de öyle bir sanat ki icra edebilen çok az. Kendim dahil!

Dinlemeyenler aralarında farklı gruplara ayrılıyor.

Hiç dinlemeyenler...
Hemen anlaşılıyor!
Dinliyormuş gibi yapıp, arada telefonuyla oynaşan, biraz uzarsa sıkılıp etrafa bakanlar bu kategoriye giriyor.
Sen çok ciddi bir şey anlatırken kolyeni nereden aldığını bile sorabiliyorlar mesela!
Bunlar aynı zamanda telefonundan 10 dakika bile uzak kalamayan elektro manyaklar oluyor... Seninle baş başa yemek yerken telefonu masada ve sesi açık olan, gelen telefon ve mesajlara önemsiz bile olsa cevap verenler...

Dinlerken yorum yapmadan duramayanlar...
İşte ben bu gruba giriyorum!
Çok içten ve önem vererek dinlerim aslında... Sonra ilgilenir, hatır sorarım... Çözüm bulmaya çalışırım... Falan filan...
Bu yüzden dış kapının dış mandalları bile gelir derdini bana anlatır.
Amaaaa dinlerken susamam! Arada yorum yaparım. Elimde değil, kaçıverir ağzımdan. Belki gerekli bir yorumdur ama konu dağılabilir,  anlattığını unutabilir karşıdaki... Çok utanırım bu huyumdan!

Bu yüzden iyi dinleyiciler’e hayranım!
Sen anlatırken gözünün içine bakan, kafan dağıldığında nerede kaldığını hatırlatan ve dinlerken çok az konuşmaya çaba sarf edenler...

Bilmem farkında mısınız, iyi dinleyicilerin nesli tükenmek üzere...
Ben böyle birkaç pırlanta arkadaşa sahip olduğum için çok şanslıyım. Hep söylerim hayattaki en büyük şanslarımdan bir tanesi iyi dostlarım.

Bu değerli dostlarımdan bir tanesi de Mine (Kırıkkanat).
Dün akşam baş başa çok keyifli bir yemek yedik. İki boğa çok eğlendik...
Mine’nin bütün meziyetlerinin yanında bir de “çok iyi dinleyici” olduğunu dün akşam fark ettim.
Beni dikkatle dinledi... Öğütler verdi... Bana çok benzeyen ama benden çok daha tecrübeli bir kadının verdiği değerli öğütlerdi benim için.

Eve dönerken düşündüm de, yolum çok güzel insanlarla kesişti bu hayatta, kesişmeye de devam ediyor... Çok şanslıyım...
Çekim yasasına göre hiçbir şey tesadüf değilmiş aslında...
Karşına çıkan mücevheri fark edince gitmesine izin vermemek önemli olan. Dost için de, sevgili için de aynı şey söz konusu.

İlişkiler emek istiyor, zaman istiyor, yürek istiyor... Kolay değil!
Ama verdiğin emeğin karşılığını gani gani geri alıyorsun bir gün.

Tohumları dikkatlice ekmek, toprağı düzenli bir şekilde sulamak, arada havalandırmak, yeşeren filizleri izleyip, açan çiçeklerin kokusunu içine çekmek, sevgiyle konuşmak, kulakları iyice açıp duymak, duymakla da kalmayıp “dinlemek” lazım.

Duyduk duymadık, gördük görmedik, dinledik dinlemedik demeyin! J


Paris, 8 nisan 2012 


Popular posts from this blog

Ildır'ın suçu ne?

Susarak anlaşmak…

Uslanma hiç hep deli kal!