SGK !




Dışardan ödemelerimi tamamladım, yaşım da kemale erdi, artık Türkiye’den emekli olabilirim. Fransa’da yaş sınırını her sene yükselttikleri için emeklilik yaşım geldiğinde halen yaşıyor olmayabilirim zaten!



“Artık devlet daireleri çok güzel çalışıyor, yarım saatte halledersin” dediler. Diyenler arasında benim emeklilik işlerimle ilgilenen muhasebecimiz de olduğu için inandım.



Ben Türkiye’de yaşarken SSK ve Bağkur vardı. Şimdi ikisini birleştirmişler SGK olmuş = Sosyal Güvenlik Kurumu. Ama insana güvenden başka her şeyi veriyor! Baş ağrısı, mide bulantısı, eklem ağrısı...

Ümraniye SGK’ya bağlıymışım, oraya gittik önce.
İlk konuştuğumuz adam bana 3500 TL borç çıkarttı. Halbuki bütün ödemeler bitmişti, bir tek yaş için bekliyordum. 47 yaşımı dolduralı da 10 gün olmuştu.

“Yana gidin sorun!” buyurdu, suratıma bakmadan konuşan adam.
Yan, Bağkur oluyor...
Bağkur’daki adam bana hemen “sen” diye hitap etti. Tanımadığım insanların bana sen demesine tahammülüm olmadığını adama belirtmek için çok sert bir “pardon?!” çektim. Ama o hiçbir şey anlamadı.
(Sonradan gördüğüm kadarıyla onlar herkese “sen” diye hitap ediyor. Kendilerini kral, hizmet almaya gelenleri ise köle ilan etmişler. Kompleksli bir takım insan topluluğu, devlet memuru sıfatı altında hayattaki bütün memnuniyetsizlik ve ezikliğinin acısını oraya gelenlerden çıkartıyor.)

Sonra diğer yana yollandım. “Meral hanım’a git!” buyurdu, konuşma adabı bilmeyen adam.
“Yardım-sevmez gri kadın” Meral hanımı buldum ama bana hiç bakmadı.
Fakat “yılışık, pis zampara” müdürü baktı:

- Kim emekli olacak ?
- Ben
- Maşallah maşallah… Ne diyeyim valla, maşallah maşallah...

Terslememem lazım, hatta yağ çekmeliyim… Yoksa daha saatlerce bu cehennemden çıkamayacağım... Sakin ol Ayşe... Tersleme adamı...

- Şu ana kadar karşılaştığım en güler yüzlü, en sempatik kişi sizsiniz burada valla. Yandaki arkadaş hiç yardımcı olmadı.
Dediğimi duydum(!) Tamam, şoktan adaptasyona geçiyorum galiba...

- Meral hanım tamamdır, kapatın hesabı mayıs ayının sonundan.

Meral hanım çok meşgul. Annesini arıyor…
“Kapıya gidip evrak için numara alın” diyebildi bana sonunda.

Gittim kapıya ama kapıdaki bilgisayar özürlü adam “dosyanız burada yok!” dedi.
O sırada yanımızdan geçen yılışık müdür de baktı ve “Evet dosyanız burada yok, Bostancı’da, oraya gideceksiniz!” dedi.

Hayda!!! Nasıl olur?
Ama yapacak bir şey yok... Öğle tatili olmuş, herkes yemeğe çıkmaya başladı. Oradan çıktık annemle paşa paşa Bostancı-SGK’ya gittik.

İlk adam…
- Kimin için?
- Benim
- Hayır öyle değil, kim emekli olacak?
- Ben!
- Lamia Ayşe siz misiniz ?
- Evet!
(Pek ikna olmayarak bir evraka bir de bana baktı tekrar)
- Doldurdum ben 47 yaşımı, hak kazandım.
- Maşallah, maşallah, hayırlı olsun. Ama buradan değil, ikinci kata gideceksiniz.

Ya ben ikinci kata gideceksem niye 10 dakikadır seninle gereksiz bir diyaloğun içerisine girdim burada ya! Ha niye?!
Zaten sabahtan beri her karşılaştığım insanla bu muhabbeti bin defa yaptım! Ay bayılacağım!
Ama yapacak bir şey yok, gülümseyip yukarı çıkmaya başlıyorum.
O sırada arabayı park edip içeri girmiş olan annem sırıttığımı görünce işim bitti zannediyor...
- Yok anne daha bitmedi! Sinirim bozuldu da ondan gülüyorum, yine 47 yaş meselesi!
- Aman çocuğum, keşke böyle giyinmeseydin, yaramaz çocuk gibi...
- Nasıl giyinseydim anne ya?! Tayyör giyip saçımı topuz mu yapsaydım?!!

İkinci katta suratsız genç bir kız var…Onun da rengi gri. Mutsuzluk abidesi...
Kısa bir aramadan sonra:
- Sizin dosyanız burada yok, Ümraniye’de!
- Nasıl olur? Oradaydım biraz önce, yokmuş, buraya gönderdiler!
- Yok bizde, onlara göndermişiz dosyayı.

Ağlayacağım sinirimden ama sakin olmam lazım, kızdan gönderi bilgilerini öğrenmem lazım...

Önce sanki o bilgileri bana vermek kendisinin görevi değilmiş gibi davrandı... Israr edince, Hüseyin abiyi aradı.
(Devlet dairesinde birbirine bey, hanım diye hitap eden az. Genelde feci bir laçkalık, sürekli bir kendi aralarında espri yapma, çay içme ve telefonla konuşma hali mevcut...
Bu arada sırası gelenlere rahatsız ediyormuş muamelesi yapılıyor... Mümkün olduğu kadar kısa ve anlaşılmayacak cevaplarla insanları ambale ediyorlar.)
Hüseyin abi koli numarasını verdi ama hangi tarihte gönderildiğini söylemedi.
Bu bilgiyi de almak isteyen bendenize kötü kötü bakılıp tekrar Hüseyin abi arandı.

Ben elime tutuşturulan kağıdı alıp koşar adımlarla merdivenlerden aşağı indim. Yine işimiz bitti zanneden anneme durum özeti yaptım ve tekrar Ümraniye’ye gitmek üzere yola çıktık.

Ümraniye’deki yılışık adamın yanına gittim “bakın dosya buradaymış, beni Bostancı’ya boşu boşuna gönderdiniz” diye çattım!
Bir kadının ona fırça atmasına alışık olmayan yılışık + maço şef bana gıcık oldu ve terslenmeye başladı.
O anda adamın kafasına bir şey atıp oradan gitmeme beş kalmıştı ama bir defalık değil, ömür boyu her ay alacağım bir maaş söz konusu olduğu için kendime hakim oldum.

“Yardım-sevmez gri kadın” Meral hanım’a seslenerek talimat verdi.

Meral hanım sabahtan beri annesine ulaşamıyormuş, merak etmiş... Pardon diyerek annesini aramaya devam etti.
İşim Meral hanıma düştü artık, arkadaş olmam lazım. Tabii, tabii diye aramasını destekledim.

Neyse, orada bir saat kadar süren yağ çekme çabalarından sonra Meral hanım benim işimi halletti.
Özet olarak, dosyam oradaymış, fakat arayan adam yeni bilgisayar programını kullanmayı iyi bilmediği için bulamamış! Şefi de!

Önce 3500 TL olarak çıkarıp sonra 50 TL’ye indirdikleri kalan borcumu yoldaki bir Ziraat bankasına ödeyip, hemen Kadiköy SGK’ya gitmem gerekiyor.
Bu sefer de neden Kadiköy’e gitmem gerektiğini sormuyorum(!) Tek istediğim daireler kapanmadan işimin bitmesi.
Orada da aynı tiyatro, aynı insanlar, aynı kuyruk...

Elimde o çok değerli beyaz küçük kağıtla dışarı çıktığımda saat 17.00’ye geliyor, sanki dayak yemiş gibiyim.
İnanamıyorum yaşadıklarıma... 2012 yılındayız... Binalar, bilgisayarlar değişmiş ama memurlar aynı kalmış! 20 senedir hiçbir gelişme göstermemişler!

Ben yaşadıklarımı kısaltarak yazdım, bütün anekdotları aktarmadım, daha da uzatmayayım diye... Kısaca şunu söyleyebilirim: Yıllar önce seyrettiğimiz Levent Kırca’nın tiplemelerinde zaman durmuş(!)

SGK’ya yolu düşenlere belki psikolojik bir hazırlık olur diye anlattım bütün bunları... Benim gibi “artık her şey çok kolay” diye gidip şoka girmeyin diye... Siz yaşayacaklarınıza hazırlıklı olun, her şey iyi giderse ne âlâ!

Paris, 5 eylül 2012








Popular posts from this blog

Ildır'ın suçu ne?

Susarak anlaşmak…

Uslanma hiç hep deli kal!