Bakış açısı
Geçen sene bir gün yolda Fred’le karşılaştım. Bisikleti
durdurup kulaklıklarımı çıkarttım
merhaba diyebilmek için.
“Dikkat et, çok açma müziğin sesini” dedi. “Arabaların
sesini duymazsın, tehlikeli.”
“Yok ben zaten ormana gidiyordum, spor yaparken dinliyorum
müziği.” deyince çok şaşırdı.
“Nasıl yani, ormanda kuş sesi dinlemek yerine müzik mi
dinliyorsun?!”
Hangi ağaçlara yakın hangi kuşların olduğunu, onların
cıvıltılarının inanılmaz güzelliğini öyle ballandıra ballandıra anlattı ki, birden
kendimi çok şey kaçırmış hissettim.
Doğa aşığı arkadaşım Fred’in önerisine kulak verdiğim
günden sonra bir daha ormanda kulaklıklarımı hiç takmadım. Kuşları dinledim.
Gerçekten de ne konserler kaçırmışım ben! Üstelik baktığımı da adam akıllı görememişim.
Her seferinde değişen renklere bu kadar dikkat etmemişim eskiden... Kokuları da
içime böylesine çekmemişim...
Bazen bir dost tavsiyesi hayatı olumlu anlamda
değiştirebiliyor. Ne güzel!
Bir de çocukların dünyaya bakış açısı var ki, açıların en
güzeli!
Geçen sene Lucy ile beraber Béatrice’in evine gidiyoruz. Sokağın
başına geldiğimizde çalışma yüzünden yolun kapalı olduğunu gördük. Orada
taksiden inip yürümeye başladık. Ben tozlu topraklı sevimsiz bir yolda yürürken
güzel bir şey göremedim. Lucy ise ilerideki taş yığınını gösterdi. “Aaaa anne
bak lokum gibi!”
Birden içim açıldı. Demin gördüğüm kaldırım olmayı
bekleyen gri kare taşlar gerçekten de lokuma benziyordu! Çok güldüm bu işe.
Unutmamak için hemen resmini çektim taşların (aşağıda).
Taşı lokuma benzetebilmek, çocuk olmak ne kadar
eğlenceliydi!
Dünyaya hep çocukların baktığı yerden bakabilmek istedim.
Hatta o gün kendime söz verdim. Bakınca görmeyi, dinleyince duymayı, olaylara güzel bir açıdan bakmayı unutmayayım diye. Ne yazık ki her zaman beceremedim. Geçen sene aldığım notları görünce kendimi dürtmek için yazdım bunları.
Şu anda gri gökyüzüne bakıp bakıp benzetecek güzel bir
şey bulmaya çalıyorum. Lucy de yok ki yanımda kopya versin! J
Paris, 16/11/2012