Ben artık 50 yaşındayım duramam!




Bundan otuz yıl önce İngiltere’de, Canterbury’den Türkiye’ye dönmek üzereyken Hilary birkaç ay daha onlarla beraber Henley’de kalmamı teklif etti. Onlarla geçirdiğim dört ay başka bir yazı konusu olacak kadar ilginç ve keyifliydi... Bir gün anlatırım... Şimdi başka bir şey anlatıcam.

Orada da düzenli olarak yapmaya alışık olduğum, aerobik, step gibi bir aktivite yapmak istedim. Hilary beni arkadaşı Sheila ile tanıştırdı. Sheila haftada 3 farklı aktivite yapıyordu. Beni hepsine götürdü, deneme derslerine girdim. Sonra bir tanesini seçtim.

Ama Sheila ile ilgili şaşkınlığım senelerce sürdü. Çünkü o 50 yaşındaydı(!) Saçlarını boyatmayan klasik İngiliz kadınlarından olduğu için de saçlarının rengi  gri/beyazdı. O zamanlar 20 yaşında olan ben, Sheila’yı hemen “yaşlı” kategorisine koyuvermiştim. Bu kadar şeyi nasıl bir arada yapıp yorulmadığını anlayamadım. Usturuplu bir şekilde kendine sorduğumda “ben artık 50 yaşındayım duramam!” diye cevap verdi. İyice aklım karıştı, hiçbir şey anlamadım!

Sheila’nın ne demek istediğini kırklı yaşlara geldiğimde anladım. Zaten kendimi bildim bileli spor yaparım. Yaşım ilerledikçe daha fazla yapmaya başladım. Hiç vaktim olmadığı günler bile fiziksel bir aktiviteyi günlük hayatıma sokmayı başardım. Sonra hayatıma yoga girdi. 8 senedir düzenli yoga yapıyorum. Ve bana ne kadar iyi geldiğini kelimelerle anlatmam zor. Çıktığım en güzel yolculuk...

Kendimi çok iyi hissettiğim kırklı yaşlar çabuk geçti. 49 yaşımın son aylarına geldik... Arkadaşlarım yavaş yavaş 50 yaşlarını kutlamaya başladı.
Benimki de yaklaşıyor, kaçışı yok!

Gerçi, düzenli fiziksel aktivite, yoga, iyi beslenme, hiç sigara içmemiş olmak gibi nedenlere pek büyümeyen kafam de eklenince hiç kimse yaşımı doğru tahmin edemiyor. 50’ye beş kala, 35-40 arası olduğumu düşünüyorlar.
Şu anda yaşlandım paniğinde de değilim zaten.
Sadece, sorunca 50 yaşındayım diyecek olmak biraz tuhaf geliyor! Nasıl yani? Kim? Ben mi? Yok, gerçekten, neresinden bakarsam bakayım kendimi bu yaşla bağdaştıramıyorum.
Hem, yaş ilerledikçe zaman daha çabuk geçiyormuş... Hop diye 60 olacağım falan diye hiç bana yakışmayan endişeler duymaya başlamışken, İstanbul’dan çok sevdiğim bir arkadaşım geldi. Sohbet ederken konu yaşa geldi. Ona da benzer laflar ettim. Bak Ayşecim dedi, ben 60 yaşındayım. Arkama dönüp baktığımda 50 ile 60 arası hayatımın en mutlu yılları. Zorlukların çoğunu arkada bırakmış, tecrübelerden ders almış ve hâlâ gençsin! Yalnız endişe ile zaman kaybedecek lüksün yok! Çünkü 50 ile 60 arası çok çabuk geçiyor! Sen önüne bak, projelerine konsantre ol. Yaşa falan takma kafayı!
Düşüncelerine çok önem verdiğim, hayattaki duruşuna hayran olduğum bir kadının tecrübesi moralimi yükseltti, bana enerji verdi!

Sheila’nın dediği gibi, “Ben artık 50 yaşındayım, duramam!”  Her gün yoga yaparım.  Pilates, bisiklet, yüzme, yürüyüş de hayatımın bir parçası zaten. Yeni eğitimler, yeni projeler beni bekler.
Kim korkarmış 50’den?  Ben hazırım, bekliyorum, hadi gel! 

Paris, 19 mars 2015







Popular posts from this blog

Susarak anlaşmak…

Ildır'ın suçu ne?

Uslanma hiç hep deli kal!