Gülme krizi!


Gülme krizleri uzmanlık alanımdı genç kızken. Neden başladığının hiç önemi yoktu. Genelde küçücük, anlamsız bir şeyden başlar, kısa sürede kontrol altına alınamayan bir yangına dönüşürdü. Acayip sesler çıkartarak, o çıkan sesleri duyup daha da fazla gülerek, gözlerimden yaşlar gelip karnım ağrıyarak, nefessiz kalana kadar güldüğüm günler en çok lise dönemine rastlar.
İki günde bir sınıftan dışarı atılırdım. Öğretmen “koridorda bekle, sakinleşince gel” derdi. Sakinleştiğime inanınca kapıyı vururdum. Sessiz ve yüzlerinde hafif bir gülümsemeyle bana bakan sınıf arkadaşlarımı görünce yeniden gülmeye başlar, tekrar dışarı atılırdım.
Sözlüye kalkınca gülmekten konuşamadığım için sıfır aldığım da çok olurdu. (Tembel bir öğrenci değildim. Ama derste dinlemek yerine şamata yapmayı tercih ettiğim için evde daha çok çalışmak zorunda kalırdım.)
Bir de insanın beraber güldüğü arkadaşları vardır, göz göze gelmen yeter. Hiçbir şey olması gerekmez. En samimi olduğum çocukluk arkadaşım Şebnem’le Fenerbahçe Muhtarlığından iki büklüm koşarak kaçtığımızı hiç unutmam. Şebnem’in ablası için bir evrak lazımdı ve biz onu beklerken etrafımızda insanların sessizce beklemesini çok komik bulmuştuk. Bir bakışmamız krize girmemize yetmişti.

Seneler geçip, yaş kemale erince gülme krizleri de gittikçe azalıyor.
Çok gülüp sonra durabiliyor insan. Öyle eskisi gibi kendini kaybetmiyor. Yani ben artık kontrollü bir kadın olduğumu zannediyordum. Bu yaza kadar.
Gül arkadaşımla o kadar çok krize girdik ki, “oh!” dedim, “iyi, henüz büyümemişim!”
Kırk beş yaşında iki kadın “Tilki” deyip saatlerce güler mi? Tamam, bir sitede akşam yürüyüşünde yavru bir tilki ile karşılaşmak olağan bir şey değil. Karşılaşma anındaki tepkilerimiz de aşırı komik, Gül’ün gece rüyasında tilkiyi görmesi de... Ama buna çatlayacak kadar gülünür mü?
Gülünüyor işte.

Düşündüm de, ergenlerin ve kırk yaş üstündekilerin ortak bir özelliği var. İki dönemde de arkadaşları hayatımızın en önemli yerine koyuyoruz. Çocuklar büyüdükçe kendimize ve eski arkadaşlarımıza daha çok dönüyoruz. Özellikle çocukluk arkadaşlarımızla beraber eskiye dönmeyi seviyoruz. Ne zaman bir okul toplantısı yapsak hepimiz yeniden çocuk olup, aptalca şakalar yapıp gülüyoruz. Çok da iyi ediyoruz!
Bu yaşta daha çok “ekonomik kriz”, “politik kriz”, “ergenlik krizi” gibi krizlerle haşır neşir olduğumuz için “gülme krizi” elma şekeri gibi geliyor. Hem tatlı, hem mayhoş, hem de eğlenceli.
Hadi ısıralım bir köşesinden, kırt diye ses çıksın, kırmızıya boyanmış ağzımızla, bütün dişlerimizi göstererek, atalım bir kahkaha, çocuklar gibi!

Annecy, 19/02/2011


Popular posts from this blog

Ildır'ın suçu ne?

Susarak anlaşmak…

Uslanma hiç hep deli kal!