İtinayla pot kırılır(!)


Kastî yapmıyorum, çıkıveriyor ağzımdan farkında olmadan. Aklımdan geçeni anında söylediğim için herhalde... Artık mümkün olduğu kadar dikkat etmeye çalışıyorum.
En son üç ay önce doğum yapan birine “Eeee doğum ne zaman?” dediğimde, hamilelikle ilgili sorular sormayı tamamen bıraktım.
O güne kadar hamile olmayan kaç kişiye “tebrik ederim, ne kadarlık?” diye sorup yerin dibine girmiştim zaten.
Artık hafif şişkin bir karın görünce görmezlikten geliyorum. O bana söyleyinceye kadar ağızımı açmıyorum.

Yaş meselesi de çok kritik. Yaşından küçük tahmin edersen iyi ama özellikle kadınların yaşını büyük tahmin edersen, ölümlerden ölüm beğen.
Yaş konusunda da çıt yok bundan sonra.

Kilo konusu var bir de. Birini uzun süre görmeyince insan ister istemez bir şeyler söylüyor. Geçen yaz bir arkadaşıma “Oh oh tatilde kayınvalidenin yemekleri yaramış” dedim diye eşim bana çok kızdı. Öyle denmezmiş! Bir defa, söylediğim arkadaşımız erkekti ve kilo yakışmıştı. Hiçbir art niyet olmadan söylenince her şey söylenir bence.
Yalnız kadınların kiloları ile ilgili fazla yorum yapmıyorum. Sadece birisi kilo vermişse mutlu olsun diye yakıştığını söylüyorum, o kadar.

Bir iki konuda yorum yapılmayacağını öğrendim diye sorun çözülmedi tabii ki de. Hayatta o kadar çok konu var ki...
Yeni tanıdığım bir kıza Musevi olduğunu bilmeden Musevilerin cimriliği hakkında şaka yapıp gülmemin yüzümde donduğu günü hiç unutmam mesela...
Bir partide çok küstah olduğundan şikayet ettiğim kadının yanımda duran adamın karısı olması, falan filan... Bende pot çok da, henüz en küçük kızıma karşı hiç pot kırmamıştım. O da oldu!

Geçen Perşembe günü okul çıkışında Lucy’yi bekliyorum. Etrafıma bakınırken fark ettim ki, yakınımda bekleyen kadınlardan bir tanesi okul çıkışında görmeye alışık olduğumuz annelere hiç benzemiyor. Fransız kadınları oldukça sadedir, okul kapısında yıllardır hiç o tarzda bir kadın görmedim. Tarif ediyorum: Saçlar kuzguni siyah, dümdüz, uzun... Öğleden sonra gece makyajı yapmış... Leopar desenli bir kürk, popo hizasında, ucunda deri püsküller... Dar ve hafif parlak bir taytın üzerinde diz kapağının üzerine kadar uzanan deri çizmeler... Kaç pont olduğunu ben anlamam ama çizmelerin topukları olabilecek en fazla yükseklikte... Ve görünüşü tamamlamak için ağızda bir çiklet!
Ben şaşkın bir şekilde bakakaldım... Bir insan bu saatte böyle giyinebilmek için ne iş yapıyor olmalı? Hiç uygun bir iş yakıştıramadım doğrusu...
Etrafına hiç mi bakmıyor? Garip kaçtığının farkında değil mi acaba?
Çocukları annelerinden utanıyor mudur? diye bile düşündüm...
Sonra da “amaaan bana ne ya” dedim ve çevirdim kafamı.

Lucy çıktı. Konuşa konuşa yürümeye başladık. Ekmek almak için girdiğimiz Boulangerie’den çıktık ve bir de baktık ki, önümüzde o kadın ve yanında iki çocuğu yürüyor.
Ben dayanamadım, muzur bir gülüşle Lucy’ye dönüp “böyle bir annen olsun ister miydin?” diye sordum.
Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle “evet” dedi! Önde yürüyenin sınıf arkadaşı Shirel ve yanındakinin de annesi olduğu bilgisini de ekledi(!)

Ben kaş göz arasında Shirel’in annesi hakkında yaptığım uygunsuz yorumları nasıl toparlayacağımı bilemedim. Doğum günü partisine Shirel’i de davet etmiş, annesini daha yakından tanıma imkânı bulacağım. Çok sevindim(!)


La Clusaz 12/02/2011


Popular posts from this blog

Ildır'ın suçu ne?

Susarak anlaşmak…

Uslanma hiç hep deli kal!