Yediburunlar... Sadece orada olmak bile yoga!





İlk karşılaşmamız 2012 yılındaydı onunla… Facebook’ta resmini gördüm ve aşık oldum! Gerçekten de onun gibi bir şey... Yoga hocası Faruk Kurtuluş kendi sayfasında Yediburunlar kampını paylaşıyordu. Önce bakmadan geçtim, nasıl olsa gidemem diye. Ben Paris’teyim, kamp Türkiye’de... Bütün tatiller zaten organize edilmiş, sen bakmadan geç evladım Ayşe aklın kalmasın dedim kendi kendime... Ama merak işte, bir tıkladım resmin üzerine, aman Allahım o da ne? Nasıl bir manzara, nasıl bir güzellik, nasıl bir huzur... Ben buraya gitmek istiyorum! Tarihlere baktım, nisanda Türkiye’de olacağım tarihler değil mi! Herhalde resme bakmam ve Faruk’a mesaj atmam arasında 15 dakika geçmemiştir. Çabuk verdiğim kararlardan bazen pişman olurum. Ama bu verdiğim en hızlı ve en isabetli karardı.



Sonunda beklenen tarih geldi. Yaş ortalaması 15 ile 75 arasında değişen, hepsi de birbirinden şeker insanlardan oluşan grubumuzla Dalaman’da buluştuk. Dalaman havaalanı ile Yediburunlar arası bir buçuk saat. Bizi bekleyen minibüse bindik. Yolda Petek’le hararetli bir sohbete daldığımız için zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Biraz koltuğumuzda hoplamaya başladığımızda dışarı baktık. Yaklaşmışız. Otelden önceki 200 metre bayağı bozuk, taş bir yol... Manzara falan da yok... Ben nereye geldim? Peki o resim neydi? düşüncelerine kapılmışken minibüs otelin kapısından içeri girdi. İşte oradaydı resimdeki manzara! Hem de daha güzeli! Kokular, kuş sesleri, evin kedileri, köpekleri de manzaraya eşlik ediyordu... Yediburunlar Lighthouse aslında bir otel ama bana ilk gördüğüm andan itibaren bir ev hissini verdi. Doğanın içine serpiştirilmiş taş evler doğaya saygı göstererek, hiçbir şey bozulmadan yapılmış. Sanki bizler odalarına giden müşteri değil de evlerimize giden komşularız...

Mekanı hiç yoktan var eden Semra. Semra Akdeniz bu yazıya sığmayacak kadar ilginç bir şahsiyet. Zaten dağın tepesinde, kamyonun bile giremediği bir yerde, kayaların üzerinde bir hotel yapma cesaretini başka kim gösterebilir?
O da bir yoga hocası. Kendisi ders vermiyor ama gelen grupları en iyi şekilde ağırlayabilmek için şahane bir yoga odası yaptırmış. Kuş yuvası gibi, yüksekte. Üç bir tarafı camekan ve her taraftan ayrı manzara görülüyor. Sürekli renkler değişiyor... Güzelliklere bakıp şükrederek yoga yapıyoruz.

Yedikleriniz içtiklerimiz de olağanüstü lezzetli. Et pişirilmiyor Yediburunlar Lighthouse’da, sebze ve tahıllar o kadar çeşitli ve farklı kombinasyonlarda kullanılıyor ki et yiyenler bile aramıyor zaten. Bahçeden, köyden, Fethiye’den gelen ürünler Semra’nın dokunuşu ve sunumuyla bir şölene dönüşüyor...
Terasta manzaraya karşı yapılan kahvaltıların tadına ise hiç doyum olmuyor. Hele o manzaraya karşı içilen Türk kahvesi yok mu, onun keyfi anlatılacak gibi değil.

Faruk hocayla Nisan 2012’de yaptığımız kamp şahaneydi. Yoga, yeni dostluklar, çevredeki güzel yerleri gezmek ve senenin ilk denizine girmek muhteşemdi.

Dönerken aklım ve kalbim orada kaldı sanki. Ayrılırken Semra’ya ben buraya senede en az bir defa gelmek istiyorum artık dedim.
2013’de gitmeyi planladım ama son anda iptal etmek zorunda kaldım.

Kısmet 2014’ün kasımına imiş. Bu sefer ben bir kamp düzenledim. Çok sevdiğim hocam Benoît ve Fransız bir yoga grubuyla beraber gittik. Kasımda denize girdik. Yazdan kalma günlerin keyfini çıkardık. Fırtınasını ve sağanak yağmurunu da yaşadık Yediburunlar’ın... Yağmurdan sonra açan güneş daha da kıymetli oldu... Islak toprak kokusunu içimize çektik, şükrettik.

Bu sefer iki yoga arası çok uzaklara gitmedik. Bir gün Patara gezimizin haricinde hep yakınlarda, doğa ile iç içeydik. Uzun yürüyüşler, keşifler yaptık. Minicik Boğaziçi köyünde yürüdük, köylülerle sohbet ettik, bizi evlerine davet ettiler. Bir tek Türkçe konuşan ben bolca tercümanlık yaptım. Bizimkiler Türklerin misafirperverliğine hayran kaldı. Köylülerden bal aldık, bal kaplarımızı sallayıp şarkı söyleyerek otele yürüdük. Adaçayı, kekik, nane toplayıp kokusunu içimize çektik. Toplar toplamaz çayını yapıp içebilmenin keyfini çıkarttık. Keçilerle ahbap olduk. İneklere isim koyduk. Yürüyüşte kaplumbağalarla karşılaştık. Denizde bir fok ve yavrusunu gördük, çok şaşırdık.

Oteldeki yemeklerimizin keyfini çıkarttık. Lezzet ve sohbet birbirine karıştı. Garson Recep her zamanki güler yüzlülüğü ve iyi servisiyle bizi mutlu etti. 

Sabah çok erken kalktık, akşam çok erken yattık. Çok disiplinli ve de keyifli yoga yaptık. Son gece kendimize bir hediye verdik, küçük bir eğlence düzenledik. Yemekte biraz şarap içtik ve dans ettik. Herkes hünerlerini gösterdi, çok eğlendik. Ama yine kampa yakışır bir şekilde erken yattık ve sabah 6.30’da kalktık.
Son sabah yogamızdı, artık gidiyorduk... Çok güzel anılarla doldurduğumuz bir hafta bitmek üzereydi... Biraz hüzün, biraz da iyi geçen bir kampın iç rahatlığı birbirine karışıyordu.
En çok da yakında yeniden gelecek olmanın mutluluğu vardı galiba. Evet, biz Benoît ile Yediburunlar’a yeni bir grup getirmeye karar verdik ve nisan 2015’e rezervasyonumuzu yaptırdık! Çok mutluyuz!
Bekle bizi Yediburunlar, baharda geliyoruz!


Paris, 14/12/2014





http://vinyasayoga.unblog.fr/2014/08/05/stage-de-yoga-en-turquie/





Popular posts from this blog

Ildır'ın suçu ne?

Susarak anlaşmak…

Uslanma hiç hep deli kal!