Mutluluk bulaştıranlar...


İnsanlar soyadı Mutlu olduğu için mutlu olsaydı, soyadı Güzel olan çirkinler, Uzun olan kısalar, Zarif olan kabalar, Ak olan yüz karaları olmazdı.

Bazı isimleri taşımak hiç de kolay değil. Bazıları ise bir zorluğu olmamasına rağmen taşıyana yakışmıyor.
Ben son zamanlarda soyadını çok yakıştırarak taşıyan birini tanıdım:
Yeşim Mutlu. Blog yazılarından birinin başında da söylediği gibi eşinin soyadını büyük bir keyifle taşıyor:
“Soyadımızı çok seviyorum. Kulağa hoş gelmesinin yanı sıra bende hep mutlu çağrışımlar bırakıyor.” 
Yeşim’in mutlu olmak için nedeni çok. Güzel ve sağlıklı çocukları, aşık olduğu bir kocası, sevdiği bir işi var. Bunların yanı sıra, yoğun bir şekilde katıldığı sosyal sorumluluk projeleri ile o kadar çok kişiyi mutlu ediyor ki, sırf bu bile onun mutlu olması için yeter.
Yeşim’in çok insanda olmayan, sizi sarıp sarmalayan bir enerjisi var. Her şeye yetişmeye çalışırken yüzünden o güzel gülüşü hiç eksik olmuyor. Kafasında o kadar çok proje var ki, hangisini yapacağını şaşırıyor. İnsanları ve onlara yardım etmeyi çok seviyor.
Benim “Ahtapot Kadınlar” dediğim kadınlardan biri Yeşim.

Böyle “gerçek” Ahtapot Kadınlar parmakla sayılacak kadar az aslında. Çok sevdiğim arkadaşım Yonca Tokbaş da bunlardan bir tanesi, hatta “Ahtapot kadınlar”ın en önde gideni! Aynı zamanda Hürriyet gazetesinde köşe yazarı olan Yonca’yı neredeyse hepiniz tanıyorsunuz. Onu size yeniden anlatmayayım. Sadece Yeşim’le ortak yanlarından bir tanesinden söz etmek istiyorum: Mutluluk bulaştırmak!
Sanki pozitif enerjilerini su tabancalarına doldurup çocuklar gibi sıkıyorlar etrafa. Onların yazdıklarını okuyunca içi sevinç doluyor insanın. Günlük sıkıntılarını dinlemek bile hoşuma gidiyor, yalnız olmadığımı hissediyorum.
Kimsenin hayatı toz pembe değil. Sıkıntıların içinde küçük şeylerden mutlu olabilmek zor. Bunu başarmaya çalışanları da mümkün olduğunca rahat bırakacaksın ki, güzel misyonlarına devam edebilsinler.  

Yeşim geçen gün soyadı ile ilgili yapılan geyiklerden bıktığını yazmıştı.  “Hey Yeşim Mutlu, mutlu musun?” kıvamındaki mesajlardan gına gelmiş. Tanımadığı kişilerden bu tarz o kadar fazla mesaj alıyormuş ki, üstelik cevap vermeyince bozulup tekrar yazıyorlarmış!

Yonca’nın da ne kadar fazla, gereksiz, bazen de sinir bozucu mesaj aldığını biliyorum. Bütün yazan çizenler de aynı durumda aslında...
Sanki bazı insanlar üretmek için, diğerleri ise üretken insanların zamanını almak için doğmuş. İnternet ortamında sayıları hiç de az değil bu lüzumsuz işler müdürlerinin.

Ben bu notu şişeye koyup internet denizine atıyorum. Belki tesadüfen tanıma uyan bir kişiye ulaşır da, “gönder” tuşuna basmadan bir kez daha düşünür.

Ama en çok, bütün mutluluk bulaştıranlara teşekkür etmek için paylaşıyorum bunları. Varlıklarıyla bu dünyayı güzelleştiren, başkalarına yardım ettikçe çoğalan, karşılıksız vermeyi bilen, minicik şeylerden mutlu olmayı öğrenmiş olanlar... Harikasınız!

Paris, 7/02/2011

Ps. Üzmek, karalamak için yazı yazanları ise anneannemin dediği gibi Allaha havale ediyorum!
Işıklar içinde yat Defne. Yaşadığın sürece etrafına saçtığın mutluluk, verdiğin sevgi o kadar güçlüydü ki, seni kimse ne kadar çabalasa da karalayamaz. Rahat uyu.



Popular posts from this blog

Ildır'ın suçu ne?

Susarak anlaşmak…

Uslanma hiç hep deli kal!